80 BİN KÖPEĞİ KATLETTİLER
YENİSİNE HAZIRLANIYORLAR
Yıl 1865’di.
İstanbul Galata’da İngiltere sefiri bir sokak köpeğinin saldırısına uğramıştı.
Sefir kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölmüştü.
Birleşik Krallık bu ölümden Osmanlı’yı sorumlu tuttu.
Sert bir ultimatom verdi.
“Katiller derhal cezalandırılsın”
Bunun üzerine padişah 2. Mahmud akıllara zarar o fermanı imzaladı.
“İstanbul’daki tüm köpekler tez elden toplana, teknelere konula ve Hayırsız Ada’ya sürgün edile.”
50 bine yakın köpeği toplayıp Hayırsız Ada’ya bıraktılar.
Aynı günlerde büyük İstanbul yangını çıkmaz mı?
Halk köpeklerin laneti nedeniyle başlarına bu belanın geldiğini haykırdı..
Sultan 2. Mahmut bu kez 2.fermanı imzaladı.
“Hayırsız Ada’daki tüm köpekler tez elden toplana, teknelere konula ve İstanbul’a geri getirele.”
Köpekler kurtulmuştu.
Ama onların torunlarını daha büyük bir bela bekliyordu.
Yıl 1895’di.
Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit’ti.
İstanbul köpeklerinin belki de en mutlu yaşadığı dönemdi.
Padişah köpeklere değil kuduz hastalığına savaş açmıştı.
Fransa’ya Pastör Enstitüsü’ne heyet gönderdi.
Onlardan gelen rapor doğrultusunda dünyanın 3’ncü Kuduz Enstitüsü’nü İstanbul’da kurdu.
Köpekler serbestçe çiftleşebiliyordu.
Bu onlar için doğal aşı yerine geçiyordu.
O dönem İstanbul’da kuduz olayına rastlanmadı.
2. Abdülhamit ateşli silahlarla avlanmayı da yasaklamıştı.
O nedenle boğazdaki yunus sayısında artış olmuştu.
Yıl 1910’du.
Aylardan Haziran.
Sultan 2. Abdülhamit devrilmişti.
İttihat ve Terakki dönemiydi..
Talat Paşa Dahiliye Nazırı’ydı.
Hükümetin emriyle İstanbul Belediye Başkanı Suphi Efendi, kentteki tüm köpeklerin toplanıp Hayırsız Ada’ya bırakılmasına karar verdi.
İstanbul sokak sokak arandı.
Köpekler dev kerpetenlerle tek tek yakalandı.
Teknelerle Hayırsız Ada’ya bırakıldılar.
Sayıları 80 bin kadardı..
Hayırsız Ada sert kayalıklı.
Üzerinde tek bir ağaç yetişmemişti.
Yiyecek ve tatlı su da yoktu.
Hayvansever vatandaşların kayıklarla yetirdiği mamalar yetmiyordu.
Köpekler birbirlerini yediler.
Feryatları geceleri İstanbul’a kadar ulaşıyordu.
80 bin köpek kısa sürede yok oldu.
Adanın etrafı aylarca leş koktu.
Bu dünya tarihinin en büyük köpek katliamıydı.
Tarih 23 Mayıs 2024.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine harekete geçen AK Parti kurmayları, ‘hayati tehlike’ oluşturdukları gerekçesiyle sokak köpeklerinin uyutulmasını öngören yasa teklifi için çalışma başlattı.
Tasarıya göre barınaklarda 30 gün içinde sahiplenmeyen köpekler uyutularak öldürülecek.
Bu yasa eğer meclisten geçerse yüzbinlerce köpek katledilecek.
Katiller!
.
HADİ CANIM SİZ DE!
Hiç unutmuyorum.
Yedi yıl önce Datça Kültür Sanat Dayanışması olarak imece ile “Can Yücel Kültür Sanat Festivali”ni yapmaya karar verdiğimizde bir iş insanı gülmüştü bize.
“Hadi canım sizde! Bu devirde büyük bir sponsorla anlaşmadan halk desteğiyle festival mi olur? Para almadan gelen sanatçı olur mu? Güldürmeyin insanı!”
Hatta sinirlenip toplantıyı terk etmişti.
Bazı dostlarımız da “Büyük sermaye olmadan festival olmaz! Öpücükle mi yapacaksınız” demişti.
O günden bugüne 7 yıl geçmiş.
Pandemi dönemini çıkarın, Can Yücel Kültür Sanat Festivali’nin bugün 4’ncüsü yapılıyor.
Yine imeceyle.
Datça’daki yerel işletmeler, esnaf, yerel yönetimler, STK’lar, bağımsız platformlar ve halkın desteğiyle yapılıyor.
Gelen sanatçılar ücret(kaşe) almıyor.
Gönülleriyle geliyorlar.
Dört yıldır olduğu gibi.
Demek ki, oluyormuş.
Demek ki, toplumumuza unutturulmaya çalıştırılan imece ve dayanışma ile 4 günlük koskoca bir festival olabiliyormuş.
Demek ki, bu dünyada tek geçerli akçe para değil, gönüllermiş.
Can Yücel’in şu mısralarını hatırlıyor musunuz?
“Ne kadar çok elimiz varmış meğer!
İlkin, senin elinle tutuşan benimki
Sonra çocuklarınki
Gençlerinki
Tekel İşçilerininki
Sonra, ellerin elleri.
Ne kadar çok elimiz oldu, baksana,
Tutuşa tutuşa
Bir orman yangını gibi.”
Dayanışmayla, “el tutuşa tutuşa” olabiliyormuş.
Üstelik kâr amacı gütmeyen, ticari amacı olmayan bir festival bu.
Tüm etkinlikler halka ücretsiz.
Alınan destekler ve yapılan harcamalar şeffaf bir şekilde festival sonrasında kamuoyuyla paylaşılıyor.
Bu dönem Datça Kültür Sanat Dayanışması’nın koordinasyonunda yokum ama bayrağı teslim alan arkadaşlarımla gurur duyuyorum.
Çok çalıştılar, yoğun bir program hazırladılar.
Can Yücel’in ismine, felsefesine, siyasi duruşuna yakışan, kültür sanat dolu bir program.
Sözü fazla uzatmadan, beynimize şırınga edilmeye çalışılan kapitalist anlayışa “hadi canım sen de” diyerek, festivali izlemenizi tavsiye ediyorum.
Şairin dediği gibi.
“Kardeş, öyle bir özgürlük
Öyle bir dayanışma
ortaya koyacaksın ki,
Özgürlük, ama eşitlik bozulmadan
Eşitlik, ama özgürlük ezilmeden,
İşte sana eşitlik,
İşte sana kardeşlik,
İşte sana dayanışma!“
.
BELEDİYEYE REST ÇEKEN
BİR MÜTEAHHİT Mİ VAR?
Datça İskele Mahallesi 369. Sokak üzerinde bulunan kamuya ait bir arsa burası.
Kentin içinde bir harfiyat ve taş çöplüğü.
Mahalle sakinlerine göre yakın bir sitede inşaatı olan bir müteahhit günlerdir taşı toprağı buraya döküyor.
Halk isyan ediyor ve belediyeyi arıyor.
Zabıtalar geliyor, tutanak tutmaya hazırlanıyorlar.
O anda bir şahıs gelip zabıtalara ağzına geleni söylüyor, hakaret ediyor, fırça atıyor.
Sonra telefonla birini arayarak, “Seçimlerde sizi boşuna mı destekledik, sayemizde seçildiniz. Çekin zabıtayı buradan” diye bağırıyor.
Bu konuşma sonrası zabıtalar tutanak tutamadan başları önlerinde geri dönüyorlar.
Bu arsaya harfiyat dökümü hala devam ediyor!
Bunlar mahalle sakinlerinin söyledikleri.
Bir değil birkaç kişi hem de.
Olayı araştırmak Datça Belediyesi’nin görevi.
Söylenenler doğru mu?
Doğru ise gereken yapılmalı.
Kentin ortasına taş toprak dökmek, görevini yapmaya çalışan zabıtaya hakaret etmek, yetinmeyip bir yetkiliyi arayarak “Seçimlerde sizi boşuna mı destekledik, sayemizde seçildiniz. Çekin zabıtayı buradan” diye bağırmak kimin haddine?
Kimdir bu şahıs?
Aytaç Kurt başkanlığındaki yeni belediye yönetiminin iyi niyetli olduğunu ve bu konularda ayrımcılık yapmadan titiz davrandıklarını biliyorum.
Konunun üzerine gideceklerine de inanıyorum.
Hafriyat yığınları dağ olmadan lütfen olaya el koyun.
Koyun ki, kimse böyle bir yüzsüzlüğe bir daha cesaret etmesin!
.
Alkışlıyorum.
Belediyenin bu düşüncelerini Datça’da hayata geçireceğini umuyorum.
.