NAZIM HİKMET, FAKİR BAYKURT VE ABİDİN DİNO
Fakir Baykurt çok büyük saygı duyduğu Abidin Dino’dan „Uzun Bir Yol“ adlı şiir kitabında kullanmak için resim istemişti. Abidin Dino 120 civarında resim gönderdi.
Fakir Baykurt o tarihte yaşadığımız Almanya Kuzey Batı Eyaleti (NRW) de Ortadoğu Yayın Evi sahibi ve eski TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) yöneticilerinden olan Hüseyin Çölgeçen‘den bu çalışmaların bir kitap halinde basılmasını ve bir serginin de Nazım Hikmet’in Ölüm gününe yapılması için organize edilmesini hepimizden istedi. Hüseyin Çölgeçen’in Ortadoğu Yayın Evi o tarihe kadar hiç renkli bir baskı yapmamıştı. Bir Alman yayın evinden renkli baskı çok pahalıydı. Söz konusu Nazım Hikmet, Abidin Dino ve Fakir Baykurt olunca akan sular dururdu. Sonuçta Fakir Baykurt’un ikamet ettiği Duisburg- Moers ve Hüseyin Çölgeçen’in Matbaasının bulunduğu Obernhausen’e komşu kenti olan Essen Volkshochschule’de (Halk Yüksekokulu bu kurum Türkiye’deki eski Halk Evlerinin geliştirilmiş bir benzeri) sergi yeri alındı. Bu kurum yöneticileri hiçbir sanatsal etkinliğinde bu kadar akın akın gelen bir durum yaşamadıklarını sıkça dile getirdiler.
Fakir Baykurt bu etkinlikte benim fotoğraflamamı ve bütün filmleri de kendisine vermemi istedi. Sonra kendisinin karar verdiği fotoğrafları ben bastım ve 10x15cm 100 fotoğraflık iki albüm hazırladım, biri Abidin Dino’ya gönderildi ve biri de Fakir Hocada kaldı.
Bu sergide Abidin Dino bütün gün Ortadoğu Yayın Evi’nin hazırladığı Resim Albümü alanlar için imzaladı. Abidin bey eşim Sakine için bu Albümün ilk sayfasına bir resim çizdi. Ve Sakine’ye verirken. “Benim çocukluğumda çok sevdiğim ve saydığım bir Tuncelili Teyze vardı. Senin görkemli ve anacan duruşun bana onu hatırlattı. Onu senin için resimlemeye çalıştım “dedi ve ayağa kalkarak saygı ile Sakine’ye uzattı. Bu Resim Sergisi’nin açılış konuşmasını Fakir Baykurt yaptı.
Orada “gerçekten Nazım Hikmet size: Abidin sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” sorusunu sordu mu?. Sorusuna Abidin Bey güldü. Bu” Nazım’ın esprilerinden sadece biridir. Nazım her oturuşunda onlarca böyle espri yapan bir insandı. O da biliyordu ki mutluluğun resmini yapmaya ne benim gücüm yeter ne kalem, boya, kağıt… Ama onun benzeri her esprisinde insan beynini sarsacak, dünyayı kapsayacak bir anlam vardı. Bunu da burada söylemeliyim…” diye yanıtladı.
Benim bir yarışmada birincilik aldığım bir tek ağaç fotoğrafı var. Bu geniş bir alanı kaplayan koyu yeşil yapraklı ve dalları yaprakları çok sık olan bir ağaç. Fakir abi dairesinin girişine asmıştı. Abidin Bey onu görünce ayakabısını çıkarmadan onun önünde durmuş, onu süzmüş. “Fakir, bu fotoğrafı nereden, kimden aldıysan ben de istiyorum. Ben çocukken hep böyle bir ağacın altında oturur resim yapardım. Resim yaparken, bir şeyi düşlediğim zamanda uyuduğum da çok olmuştur” demiş.
Abidin Dino’nun Fransa’da hasta olduğunu işittiğinde bana o ağacın fotoğrafını büyütmemi istedi. Bir baskı yaptım. Fakir Baykurt onu aldı ve Fransaya Abidin Beyi ziyarete giderken götürdü.
Nazım Hikmet bir gün Abidin Beyin hanımına “Güzin sen çok güzel yemek yapıyorsun, senin yemeklerin bana hep İstanbul’da fırsat buldukça gittiğim lokantadaki Diyarbakırlı bir aşçının yaptığı yemeklerin tadını hatırlatıyor. Ne Moskova’da ne gezdiğim ülkelerin hiçbirinden o Anadolu yemeğinin tadını bulamıyorum” der.
Gün gelir Nazım Paris’e geleceğini Abidin Bey ve Güzin Hanıma haber verir. Abidin Bey tanıdığı bir pilottan o lokantadan ve o aşçıdan Nazım için yemek hazırlatıp getirmesini rica eder. Akşam yemek saati gelince o pilot ve yanında iki hostes ile yemekleri getirirler. Sofra hazırlanır. Nazım Sofraya oturur oturmaz “Bu sofrada Anadolu baharatlarının kokusu var“ der. Ve ilk kaşığı alır almaz çiğner, mutlulukla yutkunur. “Bu yemek o Diyarbakırlı aşçının yemeği sanki” der demez sofradakiler başlarlar gülüşmeye. Nazım şaşkın şaşkın onlara bakarken. Güzin hanım” Bu yemek Abidin, ve bu arkadaşların sana sürprizleri. O aşçıdan senin için hazırlattılar. Uçakta iner inmez de getirdiler” der. Nazım’ın gözleri dolu dolu olur. Kalkar hepsine tek tek sarılarak teşekkür eder.
Neden bunları anlattım? Dostluğun, arkadaşlığın ve sanat ve aydın insanın kardeşliğini, çıkarsız birbiriyle olan ilişkisinin bu insanlardan öğrenmemiz gerekir diye düşündüm.
Sözü çok uzattım. Bu şiir Abidin Dino’nun Nazım Hikmeti anma gününde yaptığı serginin ardından yazılmıştı. Yıllar, rüzgar gibi aktı, yaşamda, neredeyse her şey “yapay zeka”nın hayatımıza girmesiyle değişti.
Gene de okunur, okunmalı bu şiir
NAZΙM HİKMET
ABİDİN DİNO´NUN SERGİSİNDE
Bugün seni
ve Abidin Ustayı kol kola gördüm
gördüm sizi tek vücut olmuşçasına
hey yenilmez yiğit
büyük usta, bre Nazım
demiştin ya
«Abidin, mutluluğun resmini yapabilir misin?»
bak işte resmi
kavganın
hüznün
güzel günlere açılan yolların
sevincin.
Her yenilginin ardından
direnmenin
düşünmenin
yeniden silahlanıp
özgürlük savaşına katılmanın resmi.
(Molla Demirel Nazım’ı zyiyaret ediyor)
Dino´nun sergisinde
deniz gibi çalkalanıyordu güzel bir Mayıs günü
bir yanı seninle
bir yanı gölgesinde silâhların
salonları çınlatanlarla
zindanların
taştan, demirden duvarlarını delen
özgürlük bayrağını
yere düşürmeyenlerleydi.
Nasıl kullanmış fırçasını
nasıl da halktan yana
işlemiş ulusal kurtuluş tüm derinliğiyle
gelecek güzel günleri
bizi bekleyen kavgayı
ve ancak zorlu bir
kavgayla ulaşılacak
aydınlığı
ve senin yüzünü… Nazım.
Abidin Usta
karanlığı alnından vurdu
“özgürlük istiyorum Türkiyem´ de” dedi
seni tanıştırdı gururla
burcu burcu Anadolu toprağı kokan
Anadolu insanına
ve Avrupalı dostlarına.
Bir düşteyim sanki
Nazım işte aramızda
diyordu duyduğum bütün sesler
Nazım şimdi ruhumuzda
kavgada bizimle
faşizme karşı…
Her yenilmez savaşçı
büyük usta, bre Nazım
sende gördün Dino´yu
çizdiği portresini umutların
yolunu
barışı yaratacak kavganın.
Derin bir yaşama sevinci
emeğin
yaz sıcağının
çiçek kokularının yayıldığı Anadolu
ve hasretin direnci
yansıyor resimlerde.
O siyah
O mor
O ak ve kırmızı fırça izlerinde
tutuşmuş nice tutkular yatmakta
ve Dino´nun
«Özgürlük istiyorum Türkiyem´de»
diye seslendirdiği özlemi vurgulamakta.
Milli Kurtuluş tablolarında
seni arıyordu çocuklar
seni tanıyorlardı
Bre koca usta
çocuklarımız
çikolata ister gibi
istiyorlar şiirlerini.
Bizim çocuklarımız
12 Mart
12 Eylülü yaşadılar
faşizmin kırbaç
dipçik
işkence
zindan
idam
yok edilme
ve toplama kampı olduğunu anladılar.
Zulme karşı
bayrak ettiler şiirlerini.
söyleşiyorlardı seninle
hele işçilerin
kendi gözlerinde seni görmeleri
bir an da olsa
sürdü götürdü yüreğimdeki
gurbet acılarını.
Kırılsa da halkımız
tükenmedi umudumuz, gücümüz
yırtılacak bu karanlık
güneş yeniden doğacak.
Bugün
bu inançlarla bir kez daha
bastık bağrımıza Dino´yu
ve kanıtladık ki
insanlık yaşadıkça
kimse koparıp alamaz
yüreğimizden seni.
Molla Demirel
(Bir Uzak Yerden Geldim Şiirler, Toplum Kitabevi – Memleket Yayınları, Ankara 1989)
Nazım Hikmet, Fakir Baykurt, Abidin, Dino, Güzin, Dino Ve Hüseyin Çölgeçen’i saygıyla, sevgiyle anıyorum.
03.06.2024
Molla Demirel