Genco Erkal, 28 Mart 1938’de İstanbul’da dünyaya gözlerini açtı. Babası öğretmen, annesi eğitimciydi. Galatasaray Lisesi’nde okudu. Ardından, İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde eğitim aldı. Ancak gönlü tiyatroya düşmüştü. 1961’de mezun oldu ve sahnenin büyülü dünyasına adım attı.
Erkal, Türk tiyatrosunun dev isimlerinden biri haline geldi. Yönetmen, oyuncu, çevirmen olarak sahnede iz bıraktı. “Bir Delinin Hatıra Defteri” ile devleşti. Gogol’un bu eserinde, tek kişilik performansıyla yıllarca alkış topladı. “Yaşamaya Dair” ile Nazım Hikmet’in şiirlerini sahneye taşıdı. Bu oyunla, muhalif kimliğini ve sanat anlayışını birleştirdi. “Sivas 93” ile toplumsal hafızamıza ayna tuttu. Sivas Katliamı’nı anlatarak, adalet arayışını sahneye taşıdı. “Kerem Gibi” ile Nazım Hikmet’in hayatını ve şiirlerini yeniden canlandırdı. Bu oyun, onun politik ve sanatsal duruşunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Genco Erkal, sadece sahnede değil, hayatın her alanında muhalifti. Türkiye’deki toplumsal olaylara duyarlılığıyla tanındı. Adaletsizlik karşısında sessiz kalmadı. 12 Eylül Darbesi’nde pek çok sanatçı gibi baskıya maruz kaldı. Ama geri adım atmadı. Mücadelesi, Türkiye’deki ifade özgürlüğü ve demokrasi için bir örnek oldu. Halkla ilişkileri güçlüydü. Onunla konuşan herkes, samimiyetini ve içtenliğini hissederdi. Sanatını halkla buluşturmayı ve onların dertlerini sahneye taşımayı bir görev bildi.
1970’lerde bir turne sırasında, Anadolu’nun küçük bir köyünde “Yaşamaya Dair” oyununu sergilemişti. Oyun sonrası, yaşlı bir köylü yanına gelip, “Evlat, bu anlattıkların bizim yaşadıklarımız. Sen bizim sesimizsin,” demişti.
Bir gün, dersin bitiminde genç bir öğrenci, tedirgin adımlarla yanına gelir. Genco, öğrencinin gözlerindeki heyecanı ve tedirginliği fark eder. “Hocam,” der öğrenci, “Tiyatroyu çok seviyorum ama sahneye çıkma cesaretim yok.” Genco, ona dikkatle bakar, “Cesaret,” der, “sahneye adım atmakla başlar. Korkularınla yüzleşip, onları sahnenin ışığına dönüştürebilirsen, gerçek bir oyuncu olursun.” O öğrenci sahnede büyüyecek ve Şevket Çoruh olacaktı.
“Sanat bir direniştir. Sanat, hayatın içindeki mücadeleye bir tepkidir,” derdi Genco Erkal. Sahne, onun için bir vicdan, bir direniş, bir umut sahnesiydi. Ve o sahne, onunla birlikte ebediyen yaşayacak.
Bir sahnede devleşen, halkının acılarını ve sevinçlerini yansıtan bir adamdı Genco Erkal. Yüreğiyle oynadı, ruhuyla anlattı. Ve onun sahnesi, yalnızca bir sahne değildi; bir vicdan, bir direniş, bir umut sahnesiydi. Genco Erkal, tiyatronun yalnızca sahnede icra edilen bir sanat değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğuna inanan bir sanatçıydı. Onun oyunlarında hissettiğimiz duygu, yaşadığımız coşku ve düşündüğümüz derinlik, bizi insan olmanın anlamını yeniden keşfetmeye çağırır.
Genco Erkal, sen sahneden indin belki, ama bizim yüreğimizde hep sahnede kalacaksın. Ebediyen…
Seyfi Elçiboğa