Algıladığımız her bilgiyi içselleştirmemiz mümkün değil. Bence, beyinde bilgi olarak muhafaza edilen veriler arasında kurduğumuz anlamlı bağa inanç denir. “Tüm bilgilerimiz deneyimle başlar, ancak tamamen deneyimden türemez”¹. Deneyimlerin ötesinde, inançlarımız, bilgileri düzenleyen ve anlamlandıran zihinsel yapılar olarak işlev görür.
Bilinci bir evren gibi tahayyül edersek, bilgiyi çeşitli gök cisimlerine, inancı ise bu cisimleri kuşatan boşluğa benzetebiliriz. “İnançlarınız, sizin gerçeklerinizdir; gerçekleriniz, sizin dünyanızı yaratır”². Bu inançlar, bilinçaltımızın derinliklerinde semboller ve mitler aracılığıyla ortaya çıkar, “İnsan bilinçaltı semboller ve mitler aracılığıyla kendini gösterir”³.
Elbette, inanç sadece bilgiyi birbirine bağlamakla ve bu bağlardan anlamlı sonuçlar çıkarmakla yetinmez. İnanç, ortaya çıkan anlamlı sonuçları da birbirine iliştirerek kurgular oluşturur; bu kurgulara hayal, rüya veya mitoloji diyebiliriz. “Bilgi, iktidarın biçimlendirdiği ve şekillendirdiği bir alandır”⁴. Sonrasında, bu kurgulardan bir sistem kurulur. Bu sisteme din, ideoloji veya paradigma diyebiliriz.
“Varoluş, özden önce gelir; dolayısıyla insan, kendi anlamını yaratma özgürlüğüne sahiptir”⁵. İnsan, topladığı bilgilerle elde ettiği anlamları mesellere, bu meselleri de bir kutsal kitaba dönüştürür. “Dilimizin sınırları, dünyamızın sınırlarıdır”⁶. Sonra insan, kalan ömrünü bu kutsal kitaba uyarak geçirir. Nadiren de olsa bazı insanlar bu deneyimi defalarca yaşar veya bir sistem inşa edemeden göçer. “İnanç, hayal gücümüzün alışkanlıklarıyla beslenir”⁷.
Dindar olmakla inançlı olmak sıkça karıştırılır. Dindar, yaygın bir dine olan bağlılığını davranışlarına yansıtandır. Dindarın inançlarının çoğu dini öğretilere dayanır. İnançlı bir kişi ise din olarak tanımlanamayacak diğer öğretilere tutunarak yaşar. Her dindar aynı zamanda inançlıdır, ancak her inançlı dindar değildir. İnançlı bir kişi, bilim yaparken bile dogmaların etkisindedir. Bağnazlık, inançlı insanlara özgüdür. Kendini nasıl tanımladığı önemli değildir: ateist, komünist, liberal veya laik; ne iş yaptığı da önemli değildir: bilim insanı, siyasetçi, akademisyen veya sanatçı. Bilgiyi işlemeyi reddetmek, inançlıyı ele verir.
Sıradan insandan filozoflara kadar bu döngü böyle devam eder. “Felsefe, kesin bilgiye ulaşma çabasıdır, fakat bu süreçte sorularımızın doğası da değişir”⁸. Sistem inşası, ortalama insan için bir yaratımdan ziyade bir montajdır. En yaygın sistemleri parça parça veya bir bütün halinde benimseyerek, mutlak bir bağlılıkla bilincini tamamlar. Bu din, ideoloji veya paradigma olabilir.
Daha yetenekli bilinçler ise yaratıcılığa yönelir. Sanatçılar, filozoflar ve entelektüeller, genellikle parça parça edindikleri bilgilerin bir kısmını eleyip, bir kısmını reddeder. Kalanları ise kendi tasarımları ile onararak, kendi bilinç sistemlerini inşa eder. Ya da mevcut sistemi yıkar, yaratıcı tasarımlarla özgün bir sistem kurarlar. “Deneyim, bilgi ve inancın kesiştiği noktadır”⁹. “İdeolojiler, bilinçdışı arzularımızı ve inançlarımızı biçimlendiren yapılandırılmış sistemlerdir”¹⁰.
Bilgi ve inanç, bireyin dünyayı anlamlandırma sürecinde birbirini tamamlayan ve zenginleştiren unsurlardır. Sanat, felsefe ve bilimin yarattığı veri havuzu inanç ile kuşatılmıştır. Bilgi diye edindiğimiz verilerin çok büyük kısmı inanç gerektiren donelerdir. İnanç pikselleri onaran bir programın, aslolanı anlamlı bir bütüne dönüştürme gayesindeki dokunuşlarıdır. İnançsız insan yoktur, tıpkı boşluksuz evren olmadığı gibi…
Kaynakça
- Immanuel Kant
- Friedrich Nietzsche
- Carl Jung
- Michel Foucault
- Jean-Paul Sartre
- Ludwig Wittgenstein
- David Hume
- Bertrand Russell
- John Dewey
- Slavoj Žižek