Ve Hülya Sezgin bir tablo daha bitirir…
Artık mutfağındaki testisi, toprak kupası, şimdi midesinde olan üzümler ve komşusu Recep’in bahçesinden aşırdığı incirler ölümsüzleşmiştir. Diyarbakır karpuzu ise modellik görevini bitirmiş, kesilmeyi beklemektedir…
Hiç kompozisyon hazırlayıp böyle natürmort çalışmamıştım… Her şeyin bir ilki varmış demek ki…
Tabloyu asmayı düşündüğümüz yere natürmort resim yakışacağına karar verince ve ben hep özgün resim çalışınca iş başa düştü…
Çünkü bilirsiniz ne der sevgili Tarkan
“Başkası olma, kendin ol…”
Ben de öyle düşünenlerdenim… ille de bana ait olsun isterim çalışmalarım…
Kopya resme harcayacağım zamana, emeğime acırım… o yüzden de yapmam…
Peki neler koymalıyım kompozisyona diye düşündüm…
Bir kere resmin sahibi Diyarbakırlı… e o zaman bir Diyarbakır karpuzu Allah’ın emri gibi olmalı…
Dolaptaki üzümler de girsin resme dedim…
Bir sarı armut da yakışır hani!..
Ortaya da Karacasu’dan aldığım testi ve yanına da kupayı koyalım…
Kırmızı elmasız resim olur mu hiç? İki elma da yerini aldı…
E her gün Recep’in bahçesinden aşırdığım o lezzetli lop incirlerin de hakkını vermek gerekmez mi?..
Kompozisyonumuz tamamlanmıştı…
Geriye bunu tuvale aktarmak kalmıştı…
Fırçalar, boyalar heyecanla o anı ve beni bekliyordu…
Çalıştım, çalıştım…
Fonunun düşündüm, renklerini düşündüm…
Işığını gölgesini hesapladım…
Sonunda imzamı attım. Sahibine teslim ettim…
Güle güle seyretsinler… Huzur, mutluluk getirsin…