İki hafta önce bu köşedeki yazımda, izlediğim Karşıyaka Kent Konseyi genel kurulunda olanların bana yıllardır savunduğum kavramlarda ısrarın nerdeyse ‘boşuna’ çaba olduğu izlenimini verdiğini yazmıştım.
Neden?
Çünkü orada söylenen ve savunulanlar ‘katılım’ kavramına farklı mesafeden bakan başka bir açıyı getiriyordu.
Yurttaşın karar verme süreçlerine katılımı eski kavramlara sığmıyordu artık.
En azından bu benim için böyleydi.
Sonrasında da kent konseylerinin aslında kentteki farklı sivil toplum örgütlerinin çatı örgütü işlevini gördüğü, bunun düşük düzeyde de olsa katılım anlamına gelebileceği ama katılım kavramını karşılayan bir mekaznizma gibi düşünülmemesi gerektiğini dile getirmiştim.
Zaten buna bir itiraz eden de olmamıştı.
***
Oysa İlhan Tekeli ustamız katılımcılık ve bununla ilgili çoğulculuk kavramlarının 1968 hareketleriyle esasında temsili demokrasi alanındaki krize bir çare olarak geliştirildiğinden söz eder.
‘Temsil’ noktasında çok sayıdaki kurumun statik varlığına karşı dinamik bir yurttaş katılımının demokrasiyi besleyeceği düşüncesi vardır burada.
Yani kentin içinde var olan her yapı; hemşeri dernekleri, dini tarikatlar, iş insanlarının örgütleri, vakıf ve dernekler, kadın haklarını savunan hareketler vb…
Kentler nerdeyse bir labaratuvar bunun için.
Bu yapılar örgütlü ve kamusal alanda yer alarak şehrin demokratik hayatına katılacak.
Böylece de demokratik hayat istenilen kaliteye ulaşmış olacak.
***
Ancak tarih hep ileriye ve doğrusal biz çizgi izlemiyor.
Ülkemizde yaygın himayecilik, kayırma, kent rantı ve daha onlarca ilişki bu yapıların farklı yönde gelişmesine kapı aralıyor.
Eşit, hak talep eden içerik böylece yerini çıkara ve başka türlü yaklaşımlara bırakıyor.
Bu da üçüncü dünya demokrasisi demektir.
Bu hikâyeyi bilmeyen mi var?
***
Tekeli Hoca, nerdeyse bir asra varan kentleşme deneyiminin bundan öteye gitmediğini yazdığı makalesinde bize söylüyor.
Başka bir akademisyen, Ali Yaşar Sarıbay da kent bilimcilerinin geliştirdiği kavramlarda ısrarcı olmamayı, çoğulculuk ve farklı yapıların kent ortamında hak talep etmesinin kaosa neden olacağını söylüyor.
Bu yapıların iktidar çekişmesinin kenti ‘muharebe alanı’ haline getirebileceğinden çekiniyor.
Bu nedenle de katılım, çoğulculuk gibi kavramların büyüsüne kapılma yerine mevcut durumun çözümüne ilişkin yeni kavramlar üzerinde durup çözümler üretmenin önemine dikkat çekiyor.
***
Hayat hepimizi zaten bu yola sürüklüyor, çözemediğimiz sorunlara yeni bir pencereden bakmayı öğütlüyor.
Ben de öyle yaptım, kent konseylerine farklı açıdan bakmayı deniyorum.
Katılımın daha farklı bir yolunu burada görerek…
O yazıda ne demiştik, bu haliyle bu yapılar şehirdeki sivil toplum örgütlerinin çatı örgütü kimliğinde görünüyor…
Beraberce kente ilişkin proje, fikir geliştirebilir, bunu kendi belediyesine sunabilir, demiştik.
Zaten Kent Konseyleri Yönergesi’nde böyle bir madde var.
O maddede üretilen proje, kent konseyi yürütme kurulu onayıyla belediye meclisine sunulur, diyor.
Belediye meclisi gelen projeyi gündeme alıp değerlendirmek zorunda.
Ancak sorun burada; belediye meclisleri henüz bu yapıları -anladığımız kadarıyla- pek ‘muteber’ saymıyor.
Böyle olunca kent konseyinden gelen pek çok öneri görmezden gelinebiliyor.
Biz bunu Karabağlar Kent Konseyi’nde yaşamıştık.
İlçede çok miktarda mobilya atölyesinden çıkan talaşların toplanarak yoksul vatandaşa yakacak olarak verilmesi projesini sunmuş, belediye meclisinden hiçbir olumlu geri dönüş alamamıştık.
***
GELELİM KARŞIYAKA KENT KONSEYİ’NE…
İzmir’deki kent konseyleri üç aşağı beş yukarı birbirlerine benziyor.
Hepsi son derece yaratıcı ve kente değer katacak çalışmalar yapıyor.
Karşıyaka Kent Konseyi Genel Sekreteri Sema Hanım’dan konseyin çalışmalarından örnekler aldım.
Bunların bazılarını paylaşmak isterim:
2021’de konseydeki yedi kadın, el emeklerini değerlendirmek üzere “Ege’nin İncileri” adlı bir kooperatif kuruyor.
Bu kooperatifteki kadın sayısı şu an 140’a çıkmış ve kooperatif faal çalışıyor.
Kadın Meclisi’nin, ‘siyaset akademisi’ faaliyeti de gene kadının politik ortama hazırlanmasında önemli bir girişim.
Engelli Meclisi; balık ağı ve pazar filesi örme, Tokat tahta baskı işi, evde çocuk bakımı gibi işlere imza atmış.
Enerji ve İklim Değişikliği Meclisi ise solucan gübresi üretimi, barajlarda buharlaşmayı önleyen sistemler, katı atıklar için yeni bertaraf yöntemleri önerisini geliştirmiş.
Muhtemelen bunlar belediye meclisine sunulmuş ve oradan çıkacak kararlar önemli.
Ayrıca “Değişen İklim Koşulları ve Yeni Enerji Deseni Paradigması, 2050 Dünyası Girişimleri” başlıklı bildirinin “Geleceğin Kentlerinde İşbirliği ve Dayanışma Sempozyumu”na sunulması da önem arz ediyor.
***
Konseyin Genel Sekreteri Sema Hanım’a Dedebaşı’nda mahalle meclisi kurulma girişiminin neden uygulamaya sokulmadığı konusunu sordum.
Bunda hem belediyenin hem de mahalle halkının mental olarak hazırlıklı olmadığı belirtildi.
Görüldüğü gibi vatandaşın doğrudan katılımını içeren çalışmalarda başarı oranı hemen aşağıya düşüyor.
Bu da katılımın sanıldığı kadar kolay olmadığını bize gösteriyor.
***
Ayrıca pandemi döneminde dayanışma örneği olarak onlarca çocuğa bilgisayar, tablet temini konseyin başka çalışmalarından…
Bunların içinde; sosyal dayanışma ağlarını geliştiren çalışmalar da var, belediyeye yeni proje önerileri de…
Bunları öneren, bu çalışmaların içinde olan bireyler, dernekler, vakıf ve diğer yapılar sonuçta bir biçimde kendi öneri ve düşünceleriyle belediyenin ürettiği işlerin bir parçası olmayı başarıyorlar.
En azından bu hissiyat yaşanmış oluyor.
Bu da katılımda yeni bir yol olarak görülebilir.
KAYNAK: https://yenigun.com/makale/21405033/salim-cetin/karsiyaka-kent-konseyi-2