Eski günlerin Bodrum yaşamının kısaca tarifi için “İki Dükkan Bi Furun” tanımındaki “Dükkan”lar bakkallarımızdır. Diğer çeşit ticarethanelerin henüz çok az olduğu zamanlarda, paranız olmasa da alışveriş yapabileceğimiz, bulmayı umduğumuz ya da ummadığımız her şeyi bulabildiğimiz bakkallarımız vardı.
Çarşı olarak nitelendirdiğimiz alışveriş merkezinde bakkallar çarşı esnafının çoğunluğunu oluştururlardı. Yine de her mahallenin birkaç bakkalı olurdu. Çarşıdaki bakkallar geniş mekanlara sahip, geniş kapı ve camekanları nedeniyle dükkan içerisi aydınlık olurdu. Mahalle bakkallarımız ise genellikle iki katlı olan eski Bodrum evlerinin alt katının yola bakan bir odasında faaliyette olduğundan küçük kapılı ve küçük pencereli hatta bazısında pencere de olmaz, içerisi karanlık ve loş olurlardı.
Bakkal amcalar ya da teyzeler genellikle dükkanın kapı önünde oturur, içeride oturanlar gözleri karanlığa alıştığı ve malın yerini ezbere bildiklerinden her istediğimizi anında bulur getirirlerdi. Önce, ya bulamazsa diye endişelenir sonra da nasılda buluyor diye hayret ederdik.
Mahalle bakkalları kare plan dört duvarı raflarla kaplı olur ve dükkânın ortasında bir grup çuval, teneke, kasa, içerisinde mallar yığılmış gibi görünürdü. Dükkânın içine girdiğimizde birdenbire karanlık bir ortamda kalır bakkalı bile görmekte zorlanırdık. Bu nedenle bakkala geldiğimizde şimdiki gibi raflardaki mallara özenip canının çektiğini alamazdık. Ne almaya geldiysek onu ya da verilen siparişi alır çıkardık. Para üstüne sakız almak hariç.
Yaşadığım Kumbahçe Mahallesi ile Çarşı arasında yaklaşık 500-600 metrelik Cumhuriyet caddesi vardır. Turizme balıklama dalmadan önce ve turizmin ilk yıllarında bu caddenin büyük bir çoğunluğu, kapısı caddeye açılan konutlar ile doluydu. Adeta Bodrum’un en canlı uzunca bir yaşam sokağı gibi olan bu Cadde de konutlar arasına serpiştirilmiş birbirinden merdane bakkallarımız vardı. Günümüzde konutlarının tümü sağlı sollu ticarethanelere dönüşmüş Bodrum’un en işlet gezinti alışveriş ve eğlence merkezi olmuştur.
Kumbahçe sahil kenarındaki evimize en yakın ilk bakkalımız sahil yolunda denize nazır “İSPİTA” bakkal. Mahallemiz Giritli Mahallesi ve ahalisi de Girit göçmenleri olduğundan aldıkları lakaplar da elbet Giritlice olacaktı. Dededen babadan devrede gelen lakap, “KIVILCIM” demek olan “SPİTHA” kelimesi dilde yuvarlanınca “İSPİTA” olarak söylenen, soyadları DİNÇ olan 4 erkek kardeş, Bodrum’da 4 bakkal çalıştırıyorlardı.
Kardeşlerin en büyükleri Hasan DİNÇ Amca Kumbahçe sahilinde bugün DİNÇ OTEL’in olduğu yerdeydi, sahil betonlanmadan önce toprak yol ile aynı seviyede yaşlanmış dar bir kapısı ve penceresinden içeriye az sayıda ışık giren, elektrik de henüz olmadığından içerisi loş olan bakkal dükkânını çalıştırıyordu. Hasan Amca’nın ilerlemiş yaşı nedeniyle görme zafiyeti vardı. Üstelik loş bir ortamda metal paralarda bazen yanıldığı olur, muzip çocuklarca ara sıra suiistimal edildiği de olurdu. Bu nedenle dükkânda eşi Devlet Teyze’yi daha çok görürdük.
Kumbahçe’nin meşhur lodos fırtınalarında dalgalar kıyıdaki binalara kadar ulaştığından DİNÇ BAKKAL zor saatler geçirirdi. Hasan amcanın vefatıyla bakkal dükkânının olduğu mekan oğullarınca DİNÇ Otel’e dönüştürüldüğünde bakkalın yeni mekanı yerden yüksek 2-3 basamakla çıkılan resepsiyona komşu büyükçe ve aydınlık bir dükkan olarak inşa edilmişti. Ve bakkalı oğlu Cumhur DİNÇ Ağabey devralmıştı. Cumhur Ağabey de vefat edince ve Cumhur Ağabeyin çocukları olmadığından devredeceği kimse yok olunca bakkal kapatıldı mekân otele dahil edildi.
Dinç Bakkalın biraz ilerisinde (50 metre var yok.) Kumbahçe Deresinin denize döküldüğü sahil yolu ile kesiştiği yerde bir köprümüz vardır. Köprünün bitiminden itibaren konutlar denize sıfır inşa edilmiştir. Bu yan yana evlerin arka kısmı denizi yalar, kapısının açıldığı ön kısmındaki yol da bizim ünlü Cumhuriyet Caddesini oluşturur. Yani Cumhuriyet Caddesi ile deniz arasında bu denize sıfır evler bulunur. Lodos fırtınalarının Kumbahçe sahilini fena hırpaladığı kış günlerinde dalgaların, Kumbahçe dere ağzından kaleye kadar olan bu denize sıfır evlerin duvarlarını hunharca döverdi. Bu anlarda da ev ahalisi kötü anlar yaşarlardı. Bu nedenle ağızlara pelesenk olan bu evlerin ilginç hikayesi oluşmuştur.
“Bu evlere sahip olan ailelerin iç kısımlarda değerli tarla bahçe mülkleri de vardır. Ölmeden önce çocuklarına mirasını pay eden anne babalar kız çocuklarına dalgaların dövdüğü bu sahil evlerini, oğlan çocuklarına da içerilerdeki ekilip biçilen tarla bahçeleri pay edip verirlermiş. Turizm parlayıp sahil evleri astronomik değerlere ulaştığında damatlar zengin oldu diye gülüşürüz.”
İşte bu Kumbahçe Deresinin denize döküldüğü yerdeki ilk ev olan iki katlı Rum Evinin alt katında cadde tarafındaki oda bakkal dükkanı olarak kullanılıyordu. Bakkalı Bodrum’da esnaflık yapan “ŞALVARAĞA” lakaplı soyadları “KARABAK” olan dört erkek kardeşin en küçüğü Yusuf Amca işletiyordu. Yusuf Amca’nın rahatsızlanıp zamansız vefatından sonra kömür deposu ve nakliye işi yapan ağabeyi İbrahim (PİTA İBRAM) Amca işin başına geçti. Niye PİTA İBRAM diyorlardı? Çünkü ayakkabı kullanmaz devamlı yalınayak gezmeyi sevdiğinden ayakları yayvanlaşmış olduğunda ilave bu lakap takılmıştı.
KARABAK Bakkaliyesi olarak çalışan Rum evinin alt katındaki kiralık tutulmuş bu oda pencereleri olmasına rağmen raflarla körleştirilmiş olduğundan kapı haricinde içeriye ışık giremiyordu. İki kanatlı tahta kapının sadece bir kanadı açık olduğundan dükkan içi dışarıya göre neredeyse karanlık olurdu. Dükkan ortasında öyle mal yığını vardı ki İbrahim Amca siparişi bulmak üzere içeri girdiğinde yığınlar arkasında kaybolurdu. 1960 öncesi yıllarda zaten gündüz elektrik olmadığından dükkan aydınlatması mümkün değildi. Elektrik olduğu zamanlarda bile odanın ortasında cılız ışıklı tek bir ampul yanar ancak İbrahim Amca için önemli olmaz o her malın yerini ezbere bilir el yordamı her şeyi bulur çıkarırdı.
İbrahim Amca çok faal bir satıcı olduğundan mahalleliye ne lazımsa bulundururdu. Gaz yağından mangal kömürüne, iğne iplikten karpuz kavununa kadar her şeyi bulabilirdiniz. Dükkân önündeki kaldırım, bazen karpuz kavun yığınları bazen de yedekte bekleyen malzemeler, teneke, bidon, çuvallarla dolu olurdu.
Kumbahçe Deresi’nin denize döküldüğü yerin hemen sağında yer alan bu dükkanın seviyesi dere yatağından çok az bir yükseklikte idi. Kış günlerinin getirisi yoğun yağış ile kabaran dere küçük bir sel oluşturur dükkân önünde koyacak yer yokluğundan dışarıda bırakılmış malzemeleri önüne kattığı gibi denize sürüklerdi. Kabaran dalgalar da alıp açıklara götürürdü. Gaz bidonunu fırtına sonrası denizden topladıkları da olurdu, yaz başlangıcında denize daldığımız günlerde deniz dibinde rastladığımız kapalı peynir tenekesini çıkarıp dükkâna getirdiğimiz ve İbrahim Amca’dan “AFFERİN ÜLEN” takdiri aldığımız da olurdu.
Turizmin pik yaptığı yıllarda zannederim yüksek kira ücreti talep edildiğinden İBRAM Amca dükkanı kapatıp yine Cumhuriyet caddesi üzerinde kömür deposu olarak kullandığı dükkanını bakkala çevirmişti. Bakkal konseptine yeni boyut kazandırmış bardak bardak ev yapımı ayranı satarken “ABUHAYAT BU” diye bağırarak caddeyi titretirdi. Yaşlılık yıllarında bakkal dükkanını oğlu Mehmet’e devretti. Cumhuriyet Caddesi’ndeki mekanların yüksek kira getirisi yüzünden bakkaldan vazgeçildi ve kiraya verildi.
Karabak Bakkalı’nın biraz ilerisinde (yine neredeyse 50 metre var yok) Atatürk İlkokulu giriş kapısı karşısında “SEMA BAKKAL” vardı. Bakkal levhasında Hüseyin ve Ahmet KARAÖZ isimleri yazılı olsa da bakkalda sıklıkla anne Nebile Teyze olurdu. Büyük oğlan “Ajan Üsen” lakaplı Hüseyin KARAÖZ abimiz gazete muhabiri olduğundan dükkânda olmaz, “Çolak Mustafa” lakaplı baba Mustafa KARAÖZ Amca da Azmakbaşı Kahvehanesi’ni işlettiği için bakkal dükkanını anne Nebile Teyze’ye teslim etmişlerdi. Daha sonra kahve işletmesi sona erince Mustafa Amca dükkâna ağırlık vermiş ileriki tarihlerde de işletmeyi küçük oğlan Ahmet devir almıştı. Önü çardaklı tek katlı bir bina yine diğerleri gibi içerisi loş bir dükkan idi. Alçak taban seviyesi nedeniyle çok yakınındaki Azmak Deresi’nin taşmasından dükkanı su basardı.
SEMA Bakkal’ın 25-30 Adım ilerisinde Atatürk İlkokulu duvarlarını da yalayarak denize ulaşan Azmak Deresi vardır ve bu derenin denize ulaştığı ve sahil yolu Cumhuriyet Caddesi ile kesiştiği yerde AZMAKBAŞI Köprüsü vardır. Köprüden sonra da sağlı sollu evlerin (şimdiki ticarethanelerin) arasından Cumhuriyet Caddesi devam eder.
Köprünün bitiminden Cumhuriyet Caddesi’ne girişin sol kenarındaki ilk tek katlı bina Kumbahçe Dere ağzındaki PİTA İBRAM’ın Karabak Bakkal’ının simetrisi gibi ÖZKAN BAKKAL vardı. Sahibi Özkan ALTMIŞ Ağabeydi. Özkan Ağabeyin dükkânı nispeten büyüktü sanki iki oda birleştirilmiş gibiydi. Dükkan köprü seviyesinde ve dere yatağından yüksekte olduğundan Kumbahçe deresinden daha beter sel oluşturan Azmak Dere akıntısından pek fazla etkilenmezdi. Özkan Ağabey vefat edince dükkanı çalıştıracak kimse olmadığından kapandı.
İSPİTA, KARABAK, SEMA ve ÖZKAN Bakkal aralarında çok az mesafeler olan mahalle bakkalları idi ancak her bakkalın müşterisi ayrı olduğundan birbirlerine rakip değillerdi.
Cumhuriyet Caddesi’nden çarşıya doğru ilerlerken caddenin tek zikzak yaptığı yeri döner dönmez birinci sokak, eski Bodrum Adliyesi’nin olduğu ADLİYE SOKAK girişinin sol köşesinde evin alt katında SAMİ Bakkal vardı. Sami FİLİZ Amca bizim Yat Limanı olarak andığımız şimdilerde Milta Marina’nın bulunduğu Eski Çeşme dediğimiz aykırı bir mahalleden gidip geliyordu. Mahalle bakkalları genellikle o mahallenin yaşayanlarından olurdu ancak Sami Amca aykırı bir mahalleden herkes gibi işe bisikletle gider gelirdi.
Sami Amcanın dükkanının yola olan cephesindeki iki penceresi nedeniyle içerisi daha aydınlıktı. Mallar daha derli toplu muntazam istiflenmiş, geride bıraktığımız bakkallardan daha düzgün göze hitap eden karmaşadan uzak görünen bakkaldı. Dükkan kiralık olduğundan yine turizmin rant getirisine kurban gidip kapandı. Mecburen bakkallık oğluna devredilemedi. Oğlu Hikmet denize yönlendi. Turizmin ilk yıllarında parlayan deniz turizminde “Kaptan HİKO” namıyla ve aynı isimli teknesiyle Bodrum’un meşhurları arasına girdi.
SAMİ Bakkal’ın 15-20 adım ötesinde Kaymakam lojmanının bulunduğu ve bizlerin dilinde Kaymakam Sokağı olan, “Sanat Okulu Sokak” girişinin karşısında Mehmet Ali DİNÇ Amcanın “DİNÇ BAKKAL” dükkanı vardı. Mehmet Ali DİNÇ Amca bedensel rahatsızlığı nedeniyle kambur yürürdü. Onu devamlı dükkânın önünde otururken görürdük. Zaten bu mahalle bakkalları, içinde oturulacak dükkan niteliğine sahip değillerdi. İleriki yıllarda oğlu İbrahim’i iş sahibi yapmak isteyen Mehmet Ali Amca dükkanı oğluna devretti ve dükkan hediyelik eşya dükkanına dönüştürüldü. Mehmet Ali Amca dükkanını karşısındaki Kaymakam Sokak içindeki önceleri depo olarak kullandığı mekana taşıyarak bakkallığa orada devam etti. Çok yaşlanana kadar çalıştırdı sonra da kapattı. Sağlık sisteminin ilerlediği günümüze yakın tarihlerde bu rahatsızlığı tedavi edildiğinden Mehmet Ali amcayı ileriki yaşlarında daha dinç dimdik yürürken görmüştük. Mehmet Ali DİNÇ Amca 100 yaşını aşkın yaşamıştır. Oğlu İbrahim bakkal olmasa da benzer bir dükkan konseptiyle mesleği devir almıştır.
Cumhuriyet Caddesi’nden devam ettiğimizde ve çarşıya girmek üzere iken, günümüzde popüler olan YUNUSLAR KARADENİZ Unlu Mamulleri Dükkanı’nın olduğu yerde YUNUSLAR Fırını ve hemen yanında GÖZEN Bakkaliyesi vardı. Fırının da sahibi olan bakkal Yusuf GÖZEN Amcanın dükkanıydı. Babamla çarşıdaki bakkal dükkanımızı kapatıp eve giderken babam illaki bu dükkâna uğrar hatta biraz hatır alışverişi de yapar Yusuf Amca ya da oğlu Danyal ile birkaç lakırdı etmeden geçmezdik. Yusuf Amca’nın vefatıyla dükkanı Danyal devir aldı ancak Cumhuriyet Caddesi’ndeki mekanların yüksek kira getirisinin cazibesi bu bakkalı da ranta kurban etti ve kapandı.
Derken Geldik Çarşıya… Çarşıda babamınki ile birlikte 10 bakkal dükkânı vardı. Ancak evden çıkıp çarşıya gelene kadar Cumhuriyet Caddesi boyunca tam 7 dükkan önünden geçersin ki çarşıdaki dükkanlara ihtiyacın kalmazdı. Ancak her ailenin daimî alışveriş yaptığı ve dolayısı ile veresiye yazdırdığı bir bakkalı olduğundan, ahali; bakkallar arasında paylaşılmış gibiydi.
Turizmin başladığı yıllarda ihtiyaç maddeleri artıp bakkallar çok fazla iş yapmaya başlayınca Çarşı’da olduğu gibi mahallelerde sokak aralarında küçük bakkallar da ilave olarak devreye girdiler. Ancak onların isimleri farklıydı. Bakkal olmak pek hoşlarına gitmemiş, daha cafcaflı bir isim bulmuşlardı “MARKET” olmuşlardı. Günden güne turizmin lojistiğini yabancıya kaptırmakta olan yerli halkını ve esnafını düşünmeyen belediye politikaları her mahalleye ve her bakkalın yanına zincir marketlerin açılmasına izin verince de bakkal, market kalmadı. Kalanlar daha çok zincir marketlere uzak olan beldelerde hüküm sürmekte ya da büfe karakterinde su ve sigara satmaktalar.
Bakkallık babadan oğul geçen bir meslek gibiydi. Daha çok, mekanı işletmek babadan oğula miras kalıyordu. Çoğunlukla bakkal babanın en büyük oğlu mecburen bakkal oluyordu. Kader gibiydi. Mekanı kiralık olan bakkallar ilerleyen yıllarda fırlayan kiraları ödeyemeyince ya da benim babam gibi iflas edince mecbur dükkânlarını kapattılar ve oğullarına bakkallık devir edilemedi. Bu sayede benim de bakkal olmak kaderim olmaktan çıkmış oldu.
Turistin Bodrum’a baskın yaptığı yıllarda ilave olarak açılanlar da dahil Çarşı da faaliyetini sürdürebilen tüm bakkallar oğullara devredildi ancak biri hariç tüm bakkallar zamanla ranta kurban edildi ve kapandı. Bir tek ÇİLEK BAKKAL, küçük bir değişiklikle “ÇİLEK MARKET” olarak hala mevcudiyetini korumaktadır.
Dükkanın ilk sahibi Bekir ÇİLEK Amca yaşlandı dükkanı önce oğluna, oğul vefat edince toruna devretti. Hepimiz zincir market meraklısıyız, zaten bakkallar da bu nedenle kapandı birer birer. Ancak kaliteli hububat ya da lezzetli ekmek almak istediğimizde ÇİLEK MARKET’e koşarız.
Saygılarımla Ali DİZDAR.