Hepsi oradaydı!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fenerbahce-bu-kara-lekeden-kurtulmali-804329h.htm
.
MUTLULUK YETİNMEYİ BİLENLERİNDİR
Tarih MÖ 300’ler.
Atina’da Akademi’de bir ders saati.
Geniş omuzlu, atletik yapılı, kıvırcık saçlı, ak sakallı bir hoca öğrencilerine hayat dersi veriyor.
Herkes pür dikkat.
Konuşan bilgelerin bilgesi.
Akademinin kurucusu.
Sokrates’in öğrencisi.
Yunanlılar Platon(geniş omuzlu) dediler ona.
Müslümanlar ise Eflatun.
Derste öğrencilerinden Aristo sordu.
-İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?
Platon önce bir düşündü..
“O kadar çok ki” dedi..
Ardından sıraladı.
-İnsanlar çocukluktan sıkılır ve hemen büyümek ister. Ancak büyüyünce de çocukluklarını özlerler..
-Para kazanmak için dünyadan koparlar, sağlıklarını yitirirler. Ancak bozulan sağlıklarını geri almak için para öderler.
-Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Bu yüzden ne bugünü, ne de yarını yaşarlar.
-Ve en önemlisi hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
Platon sözlerini bitirince Aristo ikinci soruyu sordu.
-Peki siz ne öneriyorsunuz?
Platon bu kez düşünmeden yanıtladı.
– Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın, sadece kendinizi sevilmeye bırakın.
-Mutluluk “en çok şeye sahip olmak” değildir. Gerçek mutluluk “en az şeye” ihtiyaç duymaktır.
O yüzden paranın pulun, malın mülkün, zevkin sefanın değil, gerçeğin peşinden koşun.
Aristo “En az şey nedir acaba?” diye kendi kendine mırıldandı.
Aradan 30 yıl geçti.
Platon ölmüştü.
Öğrencisi Aristo büyümüş, bilge olmuştu.
Akademinin bir numaralı hocası artık oydu.
Bir derste öğrencisi Aleksandros (Büyük İskender) sordu.
-Hocanız Platon’u seviyor muydunuz?
Aristo yanıtladı.
-Platon’u çok seviyorum ama gerçeği daha çok seviyorum. Çünkü gerçek beni mutlu ediyor.
Aleksandros tekrar sordu.
-Peki gerçek mutluluk nedir?.
Aristo gülümsedi.
-Gerçek mutluluk kendi kendine yeter olmaktır.
Mutsuzluğun nedeni hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken, yaşanılamayan mutluluklardır.
.
İŞTE O GÖRÜNTÜ
Bugün Gezi’nin 11.yıldönümü.
Kabataş’ta bir türbanlı kadına saldırıldığı, hatta üstüne işendiği iddiaları yıllarca gündemden düşmemişti.
Erdoğan “Başörtülü bacılarıma saldırdılar. Görüntü var” demişti.
İsmet Berkan ile Balçiçek İlter görüntüleri izlediğini söylemişti.
11 yıl boyunca o görüntüler hiç yayınlanmadı.
Şimdi ben yayınlıyorum.
İşte Kabataş’ta türbanlı bacımın üstüne işeyen vandallar.
.
Hemen “Bunlar herşeye karşı” demeyin.
Bugün saat 12.00’de, inşaat alanı önünde. Hele bir dinleyin. Bu yat limanı bu haliyle talandır.
.
PİS KOKUYOR!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Galatasaray Çaykur Rizesporla oynuyordu.
Maç öncesi Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk kadın muhabir Nur Bilge’ye çiçek vererek, kadınlara övgüler yağdırmıştı.
“Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, önemli bir gün. Kadın-erkek ayrımının olmadığı bir gelecek diliyorum. Biz de size çiçek takdim etmek istiyoruz. Tekrar Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.”
Yazar Cemil Meriç, “Samimiyet öyle bir dildir ki ; kör de görür, sağır da duyar” der.
Okan Buruk’un o gün samimi olmadığı bugün ortaya çıktı.
Şampiyonluk kutlamalarında kadınlara analara küfür etti.
Kör de gördü, sağır da duydu.
Okan Buruk başarılı bir futbolcuydu.
Şimdi başarılı bir teknik adam.
Ama insanlık ve samimiyet sınavında sınıfta kaldı.
Okan, sen bu toplumda idol bir insansın.
Milyonlarca genç seni örnek alıyor.
Hiç düşündün mü, sen analara, kadınlara bu kadar galiz, bu kadar edepsiz, bu kadar eril bir dille küfür edersen, onlar ne yapar?
Yakışıyor mu?
O küfürü duyan milyonlarca Fenerbahçeli’nin annesinin neler düşündüğü sen bir düşün.
Bu iğrenç küfürlerinle başarılı olabilirsin, şampiyon olabilirsin ama insan olamazsın.
Ağzını bir yıka.
Çok pis kokuyor!
.
Datça’lı Arkeolog Okan Özalp’in Datça’nın antik dönemini hikayelerle anlattığı YouTube kanalı açıldı. Abone olmayı unutmayın.
.
BAK SEN ŞU UYANIĞA
Yahu arkadaş bu ne para hırsıdır böyle.
Palamutbükü’nde halka ait denizin üstüne çelik profillerle platform yapmak bu kadar kolay mı?
Arkan mı güçlü, ensen mi kalın bilinmez!
Ama yıkacaklar güzel kardeşim, yıkacaklar.
Üstüne de yüklü ceza yazacaklar.
Parana yazık!
https://www.sabah.com.tr/…/datcada-kiyi-isgali-denize…
.
DATÇA BELEDİYESİ SARILİMAN’I KURTAR!
Paylaştığım fotoğraf Datça’nın cennet koylarından Sarıliman’ın eski hali.
Şu güzelliğe bakar mısınız?
Bu güzelllik maalesef son yıllarda kaçak inşaat mezarlığına döndü.
Geçen Ağustos ayında şöyle yazmıştım.
“Beş yıl öncesiydi.
Datça’nın arkeolojik ve doğal cenneti Sarıliman’da bir kaçak bina inşa ediliyordu.
Datçalılar ayağa kaldı.
Muğla Çevre Platformu ve Kent Konseyinin önderliğinde protesto gösterileri yapıldı.
Uzun uğraşlar sonunda o kaçak bina belediye tarafından yıkıldı.
O gün Datça Belediye Başkanı Gürsel Uçar, “eğer bu binaya göz yumarsak Sarıliman’da yapılaşmanın önünü kesemeyiz, Sarıliman biter” demişti.
Aradan beş yıl geçti.
Maalesef bugün Sarıliman bitmek üzere.
Onlarca kaçak bina, tiny house, havuz, etrafı çevrilmiş arsalar, kapatılmış sahiller.
Hele bir kaçak tiny house otel ve konaklama alanı var ki, sormayın.
Dönüm dönüm.
Etrafı kapatılmış, içersinde onlarca tiny house ve bir havuz.
Ballı bademli bir talan.
Efendim özel araziymiş.
Beş yıl önce yıkılan bina da özel arazideydi.
Ne değişti?
Demek ki artık arkeolojik ve doğal sit alanında arazisi olan herkes ev, otel yapabiliyor. Dilediği kadar tiny house, bungalow, havuz koyabiliyor.
Öyle değil mi, Datça Belediyesi?”
Bu yazıdan sonra dönemin belediye başkanı gerekenin yapılacağını, hukuksal süreci beklediklerini söylemişti.
Ancak hiçbir şey yapılmadı.
Bugün Sarıliman kaçak otel, ev ve tiny house çöplüğü.
Her yerde mantar gibi kaçak var.
Vatandaşın denize girmesi imkansız gibi.
Ya çok para verip “kaçak”cıların tesisine gireceksin, ya da avcunu yalayacaksın.
Bugün ajanslara bir haber düştü.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı sahil işgallerine son vermek için harekete geçmiş!
Nihayet!
Seçimi kaybedince akılları başlarına geldi.
Bodrum’da vatandaşın ücretsiz denize girmesini önleyen kaçakları yıkmaya başlamışlar.
İmar barışından yararlananların yapı kayıt belgeleri bile iptal ediliyor.
Yakında aynı yıkımlar ve iptaller Datça’da da yaşanacak.
Bu konuda Datça Belediyesi’ne de görevler düşüyor.
Aytaç Kurt başkanlığındaki yeni yönetim göreve iyi niyetle ve olumlu icraatlarla başladı.
Devamı gelmeli.
Örneğin öncelikle Sarıliman’daki bu talana hemen son verilmeli.
Çünkü bu nadide koyun hala kurtulma şansı var.
Yoksa Sarıliman tarihe karışacak ve artık geri dönüşü olmayacak.
Tıpkı Datça’da talan edilen birçok koy gibi.
Bir not da kendimize.
Kıyı işgaline karşı mücadele bir otelle, birkaç müessese ile sınırlı kalmayıp tüm Datça’ya yayılmalı.
Tehditlere, şantajlara, küfür ve hakaretlere boyun eğilmemeli.
.
DATÇA’DA DOSTLUK RÜZGARI
RODOS KARDEŞ KENT OLUYOR
Datça ve Rodos yüzyıllarca birlikte yaşadı.
Osmanlı döneminde Datça Rodos’a bağlıydı.
Buranın insanı eğitim ve sağlık için komşu adaya giderdi.
Yarımadanın ürünü Rodos’dan Avrupa’ya ulaşırdı.
Mübadele döneminden sonra ayrı düştü iki yakanın insanı.
Şimdi o eski günlerdeki kardeşliği yaşatmak için yeni adımlar atılıyor.
Datça Kültür Sanat Dayanışması’nın organize ettiği Can Yücel Kültür Sanat Festivali bu yıl uluslararası bir nitelik taşıyordu.
Festivalin Rodos’tan konukları vardı.
Uluslararası Rodos Yazarlar ve Çevirmenler Merkezi’nden Dionysia Nancy Tryposkoufi, Rodos Belediyesi Kültürel Faaliyetler Dairesi Başkanı Eleftheria Binikou, Rodos Belediyesi Kültür ve Turizmden Sorumlu Başkan Yardımcısı George Toppos ile eşi Katerina Kosta Datça’ya gelerek festivali renklendirdiler.
İki kent arasındaki kültür işbirliğinin temelini attılar.
Öylesine ortak bir geçmişimiz var ki, örneğin yazar, şair Dionysia Nancy Tryposkoufi’nin atalarının Datçalı olduğunu öğrendik.
Yunan konuklar festival boyunca farklı etkinliklerde “Can Yücel için
Rodos” ve “Edebiyat bağlantılarını kurmak” konulu konuşmalar yapıp, şiirler okudular.
Dün de Palamutbükü’nde yerel bir düğüne katıldılar.
Datça Belediye Başkanı Aytaç Kurt ile Rodos Belediyesi Kültür ve Turizmden Sorumlu Başkan Yardımcısı George Toppos şimdi Datça ve Rodos’un “kardeş kent” olması için çalışıyorlar.
Hatırlıyor musunuz, Bülent Ecevit ne güzel yazmıştı.
“Sıla derdine düşünce anlarsın Yunanlıyla kardeş olduğunu
Bir Rum şarkısı duyunca gör gurbet elde İstanbul çocuğunu
Türkçenin ferah gönlünce
küfretmişiz olmuşuz kanlı bıçaklı
Yine de bir sevgidir içimizde böyle barış günlerinde saklı
Bir soyun kanı olmasın varsın damarlarımızda akan kan
İçimizde şu deli rüzgâr
bir havadan
Bu yağmurla cömert
bu güneşle sıcak gönlümüzden bahar dolusu kopan
İyilikler kucak kucak
Bu sudan bu tattandır
ikimizde de günah
bütün içkiler gibi zararı kadar leziz
bir iklimin meyvasından sızdırılmış
bir içkidir kötülüklerimiz
Aramızda bir mavi büyü
bir sıcak deniz
kıyılarında birbirinden güzel iki milletiz
Bizimle dirilecek bir gün Ege’nin altın çağı
yanıp yarının ateşinden eskinin ocağı
Önce bir kahkaha çalınır kulağına
sonra Rum şiveli Türkçeler
O Boğaz’dan söz eder
sen rakıyı hatırlarsın Yunanlıyla kardeş olduğunu
sıla derdine düşünce anlarsın.”
Teşekkürler Datça Kültür Sanat Dayanışması
Yaşasın sanat
Yaşasın hayat
Yaşasın kardeşlik.