Yazan :
Zühre HELEBİ AVCI
İlk Düzenleyen:
Gökçe METİN & Melek AVCI METİN
Son Derleyen ve Düzenleyen :
Ali DİZDAR
OTUZUNCU BÖLÜM
***
Zühre annenin bize sunduğu bu hayat öyküsünde çakışan hayatlarımızı da bulmuştuk. Zühre’nin okul arkadaşlarından Yadigâr ve İkbal’i de bu vesileyle anmak istedim.
Zühre’nin 1939 yılında İtalyan Mektebinde okurken öğretmeninden aldığı madalyası vardı ya. İşte 3 Türk öğrencinin aldıkları madalyaları anlatan Zühre söyle yazmıştı
“Sınıf hocamız çok güleç bir kadındı çok severdim o da beni severdi. Bir gün ders yapıyorduk ve hocamız üç Türk çocuğu seçti, YADİGAR’a bir matematik problemi verdi çözmesi için, İKBAL’e şiir verdi, bana da kitaptan bir paragraf yazı verdi okumam için. Herhalde bizi sınav yapacak zannettik. Bu arada kapı vuruldu, içeriye temiz giyinmiş orta yaşlı bir adam girdi, hocamızla bir şeyler konuştular. Sonra Yadigâr’ı tahtaya kaldırdı, tebeşirle matematik çözdürdü, sonra İkbal’i kaldırdı verdiği şiiri okuttu. Beni de kaldırdı, kitaptaki bölüm okuttu. Sonra o beyefendi, hocamızın elini sıktı, yine bir şeyler söyledi gitti. Sonra hocamız bize neler olduğunu anlattı. Beyefendi müfettişmiş, bizi teftişe gelmiş, dersimizi de çok beğenmiş, hocam da mutlu olmuş, o güler yüzü ile başımızı okşayıp, üçümüze de birer madalya takmıştı. İtalyan mekteplerinde hep böyle olurmuş. İtalyan bayrağını temsil eden bir kurdelenin üzerine monte edilmiş madalyaları birer çatal iğneyle yakamıza takmıştı. Üçümüz de heyecanlanmıştık.”
Zühre’nin bahsettiği bu paragraf bizi Yadigâr MULADAKİS ile İkbal BURUNAKİ’nin hayatına bağladı.
Zühre annenin “Arkadaşım Yadigâr’ın babası Kazım amca, o da şeker, gazoz, çikolata satardı. Biz çocuklar şekeri gazozu hep onlardan alırdık. Dükkânları Küçük Liman’ın karşısında idi.” Dediği sınıf arkadaşı Yadigâr MULADAKİS İstanköy Adasında varlıklı üç çocuklu bir ailenin kızıdır.
Ağabeyi İbrahim, Ablası Fatma ve Annesi Nazmiye’dir. Babası Kazım MULADAKİS İstaköy’ün en tanınır şekerci dükkanını işletiyordu. Aynı zamanda helvacıydı. 12 adalara helva satardı. İstakköy’ de yetişen tüm susamları o satın alırmış. PERUCİNA çikolatalarının ve karamelalarının da İstanköy temsilcisiymiş
Yadigâr 1943 yılında Adanın bisikletçisi Dimitri’den kiraladığı bisiklete bindiği bir esnada Ömer ARAS ile tanışmışlar ve uzun yıllar birbirlerine ilgi duymuşlar.
Yine İstanköy Adasının varlıklı ailelerinin kızı olan annesinin yanında yaşayan Ömer ARAS 1943 yılında savaş koşullarından kurtulmak için Bodrum’da yaşayan babasının yanına döndüğü için Yadigâr ile Ömer uzun yıllar mektuplaşarak birlikteliklerini diri tutmuşlardır. İkinci Dünya savaşının bitmesinden sonra da şartlar gereği yine İstanköy adasında nikahları kıyılır.
Ömer ARAS Bodrum yani Türk nüfusuna kayıtlıdır. Yadigâr MULADAKİS de İstanköy yani Yunan nüfusuna kayıtlıdır. Nikahtan sonra Ömer ARAS evlenme belgelerini Rodos Konsolosluğuna göndererek evliliğinin geçerliğini sorgular. Rodos Konsolosluğu belgeleri onaylar ve Bodrum’a gönderir. Bodrum Nüfus Müdürü bir ay sonra Yadigâr ARAS’ı Bodrum nüfusuna kayıt ederek Türk nüfus cüzdanı verir. 1952 yılı Haziran ayında Yadigar ile Ömer’in yine İSTANKÖY Adasında düğünleri yapılır. Ve evli çift Yadigar’ın çeyizleri ile birlikte, Zühre annenin Bodrum’daki evlatlık verilen kardeşi Muzafferin Babalığı Mustakaçi Lakaplı Mustafa CENGİZ’in teknesi ÇİĞDEM ile Bodrum’a gelirler. Yadigar’ın Türkiye’ye geçip Bodrum’lu olmasına evlenmesi neden olmuştur. Yadigar + Ömer ARAS çiftinin 4 çocukları olur. Yadigâr ARAS’ı 2022 yılında kaybettik ruhu şad olsun.
Yadigâr hanım benim bu yeniden derlediğim Zühre Annenin İstanköylü Kız öyküsünü yayınladığım günlerde ağır hasta idi ancak oğlu Erman bu yeniden derlediğim Zühre Annenin öyküsünü ona okumuştu.
Zühre HELEBİ’nin birlikte madalya aldığı diğer Türk arkadaşı İkbal BURUNAKİ. Yine Adanın varlıklı ailelerinden olan. BURUNAKİ ailesinin 4 çocuğundan biridir. Kardeşleri Mehmet Halime ve Ahmet. Annesi Sıdıka. Babası Murat BURUNAKİ adada mandırası olan ve mandırasında koyun ve keçiler besleyen ve elde ettiği sütten yaptığı kaliteli peynirler üreten birisi. Ürettiği peynirlerini sattığı bir de şarküteri dükkanı vardı. Ancak o zamanki şartlarda böyle dükkanlarda tek tip mal satılmaz bakkaliye ile karışık ürünlerinin sattıldığı dükkan işletmekteymiş.
İkbal İtalyan Okulundan beri güzel resim yapar, başarılı çizimlerini elbise modelleri çizerek geliştirmişti. Genç kızlığında moda dizaynları yaparak eşe dosta elbise dikerek yardımcı olurmuş. Evlendikten sonra da yine bu konuda tanıdıklarına öncülük yapmaya ve yardımcı olmaya devam etmişti.
İbrahim ÖZKESKİN Bodrum’da doğmuş ve büyümüş bir genç ve gençliğinden itibaren terzilik mesleğini seçerek Bodrum’un en ünlü ve saygın terzisi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında İstanköy (KOS) ile olan dostluk pekiştirilmişti. Üstelik çok fazla akrabalık ilişkilerinin de olması sebebiyle İstanköy ile Bodrum arasında çok sık ziyaretler olmaktaydı. Bugüne geldiğimizde bile bu ziyaretlerin sıklığına şahit oluruz. İstanköy Adası adalar arasında en çok Türk nüfusunu barındıran adadır. Birçok ailenin bir yarısı İstanköy’de (Kos’ta) bir yarısı da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçip Bodrum’da yaşamaktadır. Bu sebeple Bodrum ve Ada arasındaki gidiş gelişlere pek fazla engel konulmazdı. Futbol takımları arasında futbol müsabakaları bile yapılmaktaymış. İşte İbrahim buna benzer bir İstanköy ziyaretinde dostları vasıtasıyla İkbal ile tanıştırılır. Birbirlerini severler ve zamanla ziyaretler sıklaşır ve evlenmeye karar verirler. Söz kesilir bir süre sonra İstanköy’de nişan yapılır. 1955 yılında İkbal Bodrum’a gelerek Türk vatandaşlığına geçer. İkbal ile İbrahim 1955 yılında Bodrum’da evlenirler. İkbal’in de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmesi ve Bodrum’lu olmasına da sabep evliliği olmuştur. İkbal+İbrahim ÖZKESKİN çiftinin iki çocukları olur. Zeki ve Murat.
İkbal hanım 1956 da yapacağı ilk doğumunda Bodrum’da hastane olmaması nedeniyle endişelenir ve doğum yapmak üzere İstanköy’e gider. Ve ilk çocukları Zeki İstanköy’de doğar. Bodrum’da hastane olmaması nedeniyle böyle vakalara çok rastlarız. O zamanlar İstanköy’ün imkanları daha geniş olması nedeniyle tedavi için Bodrumdan çok hasta gitmiştir.
İkbal ÖZKESKİN’i 2004 yılında kaybettik ruhu şad olsun.
Bu öyküyü yeniden düzenleyip 2021 yılında Zeki ÖZKESKİN’in “BODRUM GÜNCEL HABER” internet gazetesinde yazarlar köşesinde bölümler halinde yayınladığım da çocukluk arkadaşım gazetenin sahibi Zeki, okuduğu bu öyküde isimleri geçen İkbal ve Yadigar’ı tanımasıyla hayatlar çakıştı. Öyküde benim dedemi bulduğum gibi o da annesini bulmuştu. O nedenle bu öykü çakışan hayatlarımızla dolu oldu.
Zühre Helebi AVCI, 1947 yılında yeniden işe başladığı Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nda tanıştığı İrfan AVCI ile 1950 yılında evlendi, 1955 yılında eşi ile birlikte Nazilli’den ayrılarak iş hayatlarına İzmir’de devam ettirdiler. Mutlu bir evlilik sürdüren çiftin ikisi kız “Melek ve Fazilet”, biri oğlan “Ejder” olmak üzere üç çocukları oldu.
İstanköy’de bıraktığı ninesi, ağabeyi ve dayıları hayatları sona erene kadar İstanköy’de yaşadılar. Babası Hasan Helebi’nin daha sonra Bodrum’a gittiği ve ellili yılların başlarında Bodrum’da vefat ettiği tahmin ediliyor. Zühre anne 1976 da 47 yaşında emekli oldu. Birlikte Türkiye’ye geldikleri annesi Raife’yi 1983’te İzmir’de toprağa veren Zühre anne 2003 yılında eşini kaybetti ve zaman içerisinde küçük kardeşi Ali’yi de kaybetti. Evlatlık verilen kardeşi Muzaffer Bodrum’da ve kardeşi Mehmet de İzmir’de yaşamaktadırlar. (2024)
Türkiye ve Atatürk aşığı, gönlünden sürekli sevgi fışkıran Zühre HELEBİ AVCI Hayatının kalanını İzmir’de 3 evlat ve 6 torunuyla mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürdü.
Zühre HELEBİ AVCI’yı 13 Mayıs 2020 yılında 91 yaşında kaybettik. Anısına sonsuz saygılarımızla…
Bu öyküyü sizlere aktarmama izin veren ve yardımcı olan kızları Melek AVCI METİN ve Fazilet AVCI KESKİN’e teşekkür ederim.
1… Zühre HELEBİ AVCI
2… Raife (HACIBEKİR) HELEBİ
3… İrfan AVCI
4… Melek AVCI
5… Ejder AVCI
6… Fazilet AVCI
1… Gökçe METİN …………………..(Melek AVCI METİN KIZI)
2… Tuğba KESKİN …………………..(Fazilet AVCI KESKİN kızı)
3… Onur METİN …………………..(Melek AVCI METİN oğlu)
4… Tuğçe KESKİN ve kızı Derin…(Fazilet AVCI KESKİN kızı)
5… Gizem AVCI .………………………(Ejder AVCI kızı)
6… Ecem AVCI ..……………………….(Ejder AVCI kızı)
ALİ DİZDAR KİM?
Öykümüzde de adı geçen Sait KAPTAN (Sait DİZDAR) baba dedemdir. Babam Recep 1927, Annem Müşerref 1934 KOS yani İstanköy doğumludur. Çok önce Bodrum’a geçmiş olan babamın halası Şerife ZİYLAN, babam Recep’i 7 yaşında üvey annesinden alarak Bodrum’a getirmiş. Anneannem Kibare ANLAŞAN, annemi, Kos depremi sonucu evsiz kalmaları nedeniyle, yaşadıkları çadırda doğurmuş ve annem 3 yaşında iken Bodrum’a geçmişler.
Ben 5 kardeşin ilki olarak 1953 yılında Bodrum da doğmuşum İlk ve orta okulu Bodrum’da okuduktan sonra Lise tahsili için İstanbul’a gittim. İlk önce Tekstil Sanat Enstitüsünde bir yıl okuyup ayrıldım. Ardından Deniz Astsubay Okulu sınavına girip kazandım. Deniz Astsubay Okulunu bitirip Deniz Kuvvetleri’nde yirmi yıl görevden sonra 1996 da emekli oldum. Emekli olur olmaz ailece Bodrum’a gelip yerleştik.
1980 yılında Filiz’le evlendik bir oğlan (Çağın) bir kız (İdil) iki çocuğumuz oldu. Bodrum’a kesin dönüş yaptıktan sonra ben kaptanlığa başladım eşim Filiz de çevre derneklerinde görevler aldı. “Bodrum Habitat Kozası” ardından “Bodrumlu Gönüllüler Derneği” derken 2005 yılında orman alanlarının ve koylarımızın tahsisine karşı harekete geçen sivil toplum örgütleri Bodrum’da “Mavi Yol Girişimi Platformu”nu kurdu. Filiz platformun kolaylaştırıcısı ben de fotoğrafçısı, basın ve arşiv sorumlusu oldum. Böylelikle yazarlık hayatım başlamış oldu.
Gazete köşelerinde yazdığım koyların korunması yazılarım, Bodrum elimizden kayıyor yazılarını takip ederken Bodrum’un eski yaşamından öykülerimle devam ettim. Bu öyküleri “İKİ DÜKKAN Bİ FURUN” kitabımla yayınladım. Zühre annenin hikayesini yeniden kaleme almayı çok istemiştim daha geniş kitlelere ulaşması gerekiyordu. Ve bunu başarmak bana büyük bir haz verdi. Yazmak alışkanlık ve bir hobi haline geldi.
Zannederim yaşadığım sürece de devam edecek.
Saygılar Sunarım Ali DİZDAR
…..SON…..