Sabah sohbet ederken babam anlattı. “TC tarafından gönderildiğimiz İngiltere’nim Londra şehrindeydik. Bilgi, görgü artırma programı içerisinde BBC de çalışıyorduk. British Council adlı İngiliz Kamu derneği bize destek oluyordu. Programları içerisinde her hafta sonu bir İngiliz aileye konuk oluyorduk. Bir hafta sonu gittiğim ailede hanım öğretmen, bey milletvekiliydi. Bana önce evlerini gezdirdiler, bahar günüydü dışarıda, yemyeşil bahçelerinde oturduk. Çaylarımızı içiyorduk, aklım içeride, evin kitaplığında kalmıştı. Çayımızı kitapları inceleyerek içebilir miyiz, dedim? Bu tekliften çok hoşlanmışlardı, hemen kitapların başına geçmiştik. Keyifle inceledik kitapları. Klasikler, İngiliz ve Rus edebiyatından kitaplar içerisinde bizden de bazı eserler vardı. O günlerde basılan Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabının çevirisini kitaplıkta görünce inanamadım . Kitabın yazarının arkadaşım olduğunu ve Londra’da olduğunu söylediğimde onunla da tanışmak istediler, haftaya yine o güzel evde, güzel aileyle birlikte olacaktık Mahmut’la birlikte.”
“ O evdeki müthiş kitaplığı görünce içimden dedim ki; Birgün bizim ülkemizde de bütün evlerde böyle kitaplıklar olduğunda biz de birçok sıkıntımızı atlatmış, gelişmiş bir ülke olacağız”.
*. * *
Gelgelelim birtürlü olamıyoruz. Bugün öğrendim İzmir’in bir belediyesinde hepimizin oluşumunda katkıda bulunduğu kitaplıklar, kütüphaneler kapatılmış. Önceden beri bu konunu önemini anlamamakta ısrar eden bir “güruh” var. Bunlara karşı “Kitaplar en iyi dostumuzdur” diyeceğiz. Gücümüz yettiğince önemini savunacağız.
Biliyoruz ki “ Hiçbir gemi bizi kitaplar kadar uzaklara götüremez”