Bir GEZİ değerlendirmesi sayılabilecek görüşlerimi içeren bu yazıyı, 27 mayıs 2022’de sizlerle paylaşmıştım. Yani GEZİ 9 yaşındaydı.
Facebook yeniden hatırlattı. Okuyunca gördüm ki; Gezi 11 yaşında, yazı güncelliğini artırarak koruyor. Bana da yeniden hatırlatmak kaldı.
GEZİ DERSLERİ,
SOLUN GEZİYLE SINAVI:
Gezi 9 Yaşında! 1,5 aylık Gezi süreci Türkiye toplumu ve Türkiye Solu’nun geleceği açısından son derece zengin derslerle dolu deneyimlere sahne oldu.
Tanımlamaların, şemaların hiçbir zaman canlı hayatı tam tanımlamayacağı, canlı hayatın yerini alamayacağı gerçeğini akılda tutarak şu soruyu soralım.
Gezi neydi?
Gezi; örgütlü gericiliğin doğaya, toplumsal hayat tarzına yönelik sistematik saldırısına bir tepki olarak toplumun tüm renkleri ve dinamiklerinin aktif gönüllü katılımıyla aşağıdan yukarıya doğru kendiliğinden örgütlenmiş; doğayı, kenti ve toplumsal yaşam tarzlarını savunan demokratik, meşru ve yığınsal bir tepki ve fakat aynı zamanda da doğru zaman ve uzamda oluşmuş olmasının yarattığı devrimci sinerjiyle yeni bir toplumsal yaşam tarzı ve bu yaşam tarzının tümleyeni yeni bir insan-doğa dinamik denge ilişkisi örneklemeleriyle yeni bir gelecek projelendirmesine yönelmiş, devrimci bir aksiyondur, eylemdir…
Gezi, oligarşinin orantısız gücünün karşısına, orantısız zekayı çıkarmış devrimci bir yığın eylemidir.
Gezi dündür, şimdidir, gelecektir…
Gezi milyonlarca insanı bizzat harekete geçirmesiyle, bir o kadarını da fiilen katılmasa bile düşünsel olarak meşgul etmesiyle, diğer yandan normal zamanlarda hiç bir araya gelememiş, daha çok karşı karşıya gelmeye eğilimli toplum kesimlerini bir araya getirmesiyle hem nicel hem de nitel olarak tam bir yığın eylemliğiydi.
Gezi bu yanıyla kitlelerle bağ kurma, anti-emperyalist, anti-faşist, demokratik, sosyalist ittifaklar konusunda kronikleşmiş zaaflarını bir türlü kıramayan Türkiye Solu’na, birleşik bir güç yaratma ve ittifaklar konusunda doğru bir perpektif sundu.
Türkiye Solu’nun Gezi Direnişi’nden çıkaracağı en önemli derslerden biri budur.
Sol Gezi’nin neresindeydi?
Gezi Direnişi Türkiye Solu içinde yer alan tüm eğilimler için beklenmedik bir durumdu, sürpriz oldu. GEZİ’yi öngörmeyi, tüm boyutlarıyla tanımlamayı bir yana bırakınız, üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen Türkiye Sol’u Gezi Direnişi’nin kesin olarak ne zaman başladığı konusunda bile mutabık değildir. Kimilerine göre 27 mayıs, kimilerine göre 28 mayıs, kimilerine göre de 31 mayıs… Çünkü Türkiye Solu Gezi direnişini önceleyen ve doğuran süreçte, Türkiye’nin derin bir sosyo ekonomik ve siyasal kriz içinde olduğu tespiti yapmasına rağmen, böylesi kriz dönemlerinin kendiliğinden de olsa büyük kitlesel patlamalara gebe olabileceği öngörüsünde bulunabilecek örgütsel, ideolojik ve siyasal donanıma sahip değildi. “Bir kıvılcım bazen tüm bozkırı tutuşturur” deyişi boşuna söylenmemiştir. Halbuki ezilenlerin mücadelesinin tarihi böylesi kriz dönemlerinde çıkan kitlesel patlamalar konusunda çok zengindir. Örneğin 1905 Rus devrimi.
Gezi dienişi Türkiye Solu için beklemedik bir olgu olmasına rağmen, başladıktan sonra hemen tüm renkleri, nüanslarıyla birlikte Gezi’nin içindeydi. Ama daha çok Gezi’nin reaksiyoner, oligarşinin sistematik saldırıları karşısında yığınların kendiliğinden, dipten yukarıya doğru başlayan kitlesel tepkisi içinde, devlet güçlerinin direnişi kırma girişimlerini karşılamada aktif olarak yer aldı. Gezi direnişinin en temel zaafının, sonuçta yığınları bir iktidar hedefine yönlendirecek ideolojik, politik ve örgütsel önderlikten yoksun oluşuysa, burada Türkiye Solu’nun vebali büyüktür. Bu tespite Türkiye Solu’nun irili ufaklı tüm renkleri ve nüansları dahildir.
Şimdi asıl can alıcı soruyu soralım.
Türkiye Solu’nun Gezi’nin içinde olmasına rağmen ona ideolojik, politik ve örgütsel önderlik edemeyişinin altındaki nedenler nelerdir?
Türkiye Solu içindeki her eğilim, her renk bu soruya kendi özgül durumunu öne çıkararak farklı ya da yer yer birbiriyle örtüşen yanıtlar verebilir. Spesifik örgütlüĺük düzeyinin böylesine yığınsal büyük bir kitlesel eylemliliği kapsayacak, çekip çevirecek, onu iktidar hedefine yönlendirecek düzeyde olmaması; solun içinde bulunduğu bölünmüşlük durumu; çalışma tarzı yanlışları, vb, vb… Bu spesifik zaaflar bu yazının temel konusu değildir. Burada Gezi direnişinin ortaya çıkardığı ve Türkiye Solu’nun tüm renk ve eğilimlerini kapsayan genel zaafların üzerinde duracağız. Çünkü Türkiye Solu’nu hem Gezi’nin içinde olup hem de ona önderlik edemeyişinin asıl nedeni, çok önemli rol oynasalar da bu spesifik zaaflar değil, tüm eğilimleriyle sahip olduğu gelenekçi yapı ve geleceğin yaşam tarzı, doğa ve toplum modellemeleri alanındaki teorik yetersizliğinin GEZİ gibi bir eylemin ne dünü, ne şimdisi ne de yarınını sezememesin de, ön görememesin de, tanımlayamamasın da ve önceden gerekli hazırlığı yapamamasın da yatmaktadır. Özcesi Türkiye Solu, Gezi gibi sadece resksiyoner değil, aynı zamanda reflekte ettiği geleceğin özgürlükler toplumunu, yaşam tarzını, doğa insan ilişkilerini bir bütün halinde modelleyerek toplumun önüne koyacak ideolojik, politik, entellektüel, kültürel, sosyal olgunluktan yoksundur.
Öncelikle şu önderlik meselesini ele alalım. Önderlik, önder kelimesinin bir türevi olduğuna göre kişiye bağlı, aslında toplumun genelinde kimisi biraz gelişkin, vasat, kimisi nüve halinde bulunan bazı òzelliklerin gelişmiş halinin bir birey ya da dar bir grupta(=parti, komite, kurul, başkanlık, eş başkanlık gibi) toplanma, yoğunlaşma halidir. Teorik bilinç ve birikim, örgütleme ve iletişim kurma becerisi, çözüme odaklanma, deneyim, ciddiyet, cesaret, stratejik ön görü ve taktik beceri vb, vb….En gelişmiş haliyle bile bu tip bir önderlik; bir kişi, grup ya da örgüt tekelinde olan, sahip olana toplumun diğer kesimlerine göre bir üstünlük, bir ayrıcalık veren, önderin inisyatifiyle sınırları çizilmiş klasik bir önderlik anlayışıdır ve gelenekçi solun ideolojik, bireysel ve örgütsel kodlarına uygundur.
Kişilerde, bir partide, dar bir grupta ya da komitede toplanan önderliklerin nasıl katı bürokratik yapılara, diktatör ve diktatörluklere dönüştüklerini; yıkarak yerini aldıkları eskiyi tekrarladıklarını dünyadaki reel sosyalist denemelerden biliyoruz. Bu ülkelerin sosyalist sistemi inşa eden lider, parti, sovyetler, sendikalar; tüm bu araçların, organların örgütlü ifadesi ‘sosyalist devletin’, üzerine hiçbir,kişi, grup, örgüt katmadan nasıl zıddına dönüştüğünü yine yaşanan reel sosyalist deneyimlerden biliyoruz.(1)
Gezi direnişi bu tip klasik önderlik anlayışının yeni dönemin toplumsal dönüşüm= toplumsal devrim teori ve pratiğine yanıt olmadığının somut ipuçlarını ortaya koymuştur. Önderlik anlayışının, eskimiş anlayışların etrafına ördüğü, teorik, pratik, bürokratik, görünür, görünmez koruma bariyerlerinin yıkılarak, gelecekteki özgürlükler toplumun yapı taşlarına dönüşecek tarzda yeniden tanımlanması; tek ve ben merkezci dairesel bakış tarzı ve güdümlediğ katı hiyerarşik yapıların, kişi ya da dar grup önderliklerinin yerini, çok kutuplu ve çok odaklı elipstik bakış ve onun gerekli kıldığı tabandan doğrudan katılımlı yaygın demokratik yapılara, kollektif önderliklere; kisisel inisyatiflerin yerini, bu inisiyatifleri de dışlamayan ama belli ellerde toplanarak yoğunlaşmasını engelleyen toplumsal kollektif inisyatiflere bırakmalıdır.
Gezi’nin toplumsal bir tepki olduğunu ama sadece bir tepkiden ibaret olmadığını söyledik. Gezi aynı zamanda bir gelecek arayışıdır. Toplumsal ve bireysel inisyatiflerin kendisini yeni bir doğa ve özgürlük toplumu içinde tanımladığı yeni bir gelecek arayışıdır. Türkiye Solu’nun Gezi direnişi süresince ortaya çıkan en büyük zaafı, yığınların bu gelecek arayışına somut, bilimsel bir yanıt veremeyişinde yatmaktadır. 1,5 aylık Gezi sürecinde gelecek toplum örgütlenmesini reflekte eden projeler ve inisyatifler gelenekçi soldan değil, Gezi’nin yeni kadrolarından gelmiş olması bir rastlantı değildir.
Çünkü Türkiye Solu gelenekçi yapısı dolayısıyla daha çok iktidar meslesine odaklanmıştır.
Yeni Komünal Toplum’un= Komünist Toplum’ un bir özgürlükler toplumu olduğunu kollektif bilince taşıyamamıştır. Gelenekçi yapısı bu perspektifi edinmesinin önündeki en büyük düşünsel bariyeri oluşturmaktadır.
Alt ve üst yapısı, düşünsel perspektifiyle sınıfsız sömürüsüz, doğayla karşılıklı dinamik bir iletişim ve denge içinde bir yeni toplum örgütlenmesi, esas olarak politik iktidarın zaptı ve mülklülerin mülksüzlestirilmesi, iktisadi temelde ve üst yapıda sosyo ekonomik ve kurumsal düzenlemelerin yapılması, entelektüel gelişimin bu sosyo ekonomik alt üst oluşun çercevesi ve sorunlarıyla sınırlanmadan; tüm bu sorunları yeni özgürlükler toplumu perspektifine bağlamlamayı, bireysel ve örgütsel yaşamını, ilişkilerini bu günden, bu yeni toplum perspektifine uygun olarak düzenlemeyi, projelendirmeyi gerektirir.
Sınıfsız Toplum belli sınırlar içinde hapsolarak, evrenin geri kalanından soyutlanarak, mülklülerin iktidar aygıtları ve onların ideolojik, düşünsel girişimleri üzerine topyekün bir diktatörlük kurarak ki bu gereklidir, ulaşılacak bir toplum modeli değildir. Bu haliyle ne sınırladığı toplum ne de dünyanın geri kalanı için sürdürülebilir bir model olamaz, uzun vadede kendi içine büzüşür, kapanır, bir korku toplumuna dönüşür.
Yeni Komünal Toplum yarattığı yeni sosyo ekonomik sistem üzerine inşa edeceği yeni özgürlükler toplumu modeliyle, insanlık için kalıcı, çekici, sürdürülebilir olabilir.
Gezi’yi toplum nezdinde prestijli kılan, çekici kılan sadece haklı bir nedenle, toplum vicdanında karşılık bulan meşru bir direniş olması değil, bu yeni toplum arayışına uygun modellemeleri, deneyimleri, projeleri, ilişkileri sunmuş olmasındandır.
Gelenekçi Türkiye Solu Gezi’nin bu gelecek modellemeleri alanında sınıfta kalmıştır. Türkiye Solu Gezi’den kendisini gelenekçilikten kurtarıp geleceğe taşıyacak dersler çıkaracaksa, Gezi’nin özellikle bu yönünü çok iyi değerlendirmeli, onu sistemleştirerek yeni bir toplumsal modele dönüştürecek ideolojik, entellektüel,örgütsel, pratik çabayı göstermelidir. Elinde bunu başaracak bilimsel yöntem; diyalektik ve tarihi materyalist yöntem mevcuttur. Önemli olan bu bilimsel yöntemi devrimci bir tarzda, gelenekçiliğe, idealizme düşmeden cesurca uygulamaktır. Türkiye Solu örgütsel ve bireysel yapısına işlemiş gelenekçiliği ancak böyle kırabilir.
Toplumun önüne, Özgürlükler Toplumu olacak sürdürülebilir bir gelecek modeli sunma arayışı, bu arayışı günlük devrimci pratiğe indirme uğraşı, Dünya ve Türkiye Solu’nun önündeki hem teorik hem de pratik en temel sorundur.
Halim Bahadır, 31 mayıs 2022
(1) Diyalektik ve tarihsel materyalist yöntem; doğa ve toplumsal olayları kavramak, açıklamak ve yorumlamak ve değiştirmek için uygulanan bilimsel yöntemin adıdır. Gelenekçi önderlik sorununa bu yöntemle cesurca yaklaştığımızda karşılaşacağımız gerçeklik kapitalist üretim tarzının gelişiminin belli bir aşamasında sermaye yoğunlasmasının tekellere yol açması sorunuyla bir ve aynıdır. Sermayenin yoğunlaşarak gittikçe büyük miktarlarda daha az elde yoğunlasmasının tekele dönüşmesi nasıl kaçınılmazsa, güç ve yetkinin belli bir elde ya da dar bir grupta yoğunlaşması da, kişinin iradesinden bağımsız olarak güç ve yetki tekeline dönüşür. Başka bir deyimle diktatör ve diktatörlükler ortaya çıkar. Sistem yoğunlaşma eğilimi üzerime kurulmussa, kimse bunun iradi müdahalelerle önlenebileceğini iddia etmesin. Anti tekel yasalarının tekelleşmeyi önlemediği gibi. Güç ve yetki bir kere yoğunlasmaya görsün, iyi bir lider tarafından kullanılmadığını ya da ‘doğru’ kullanıldığını düşünsek bile, o yoğunluk boşluk tanımaz liderin en yakınından başlayarak bir şekilde bir kişi, kişiler ya da bir mekanizma tarafından doldurulur.
Görsel: GEZİ, Ressam Suna Tüfekçibaşı.